Conflict is part of life. How do you solve it?
Aug. 14, 2024

Nasıl hakem olunur? Konuk: Simel Sarıalioğlu

Nasıl hakem olunur? Konuk: Simel Sarıalioğlu

Simel Sarıalioğlu, kısa bir süre önce hem kendisi hem Türkiye adına kısa bir zaman önce büyük bir başarıya imza atarak, ICC Milletlerarası Ticaret Odası Tahkim Divanı’na seçildi. Onunla ICC'ye seçilme sürecini; ICC’nin nasıl bir kurum olduğunu; ICC’de daha önce yüklendiği görevleri; bu göreve dek neler yaptığını ve hakemlik yapmak isteyen genç meslektaşlarına yönelik önerilerini konuştuk.

Transcript

İE: Merhaba, Anlaşmazlıklar üzerine yayınlar yaptığım Anlaşabiliriz'e hoş geldiniz. Ben İdil Elveriş. Anlaşabiliriz'de altıncı sezonun yedinci bölümünde konuğum Simel Sarıalioğlu. Bu yılın ikinci Türkçe programına konuk olan Sarıalioğlu hem kendisi hem Türkiye adına kısa bir zaman önce büyük bir başarıya imza atarak ICC Milletlerarası Ticaret Odası Tahkim Divanı’na seçildi. Onunla bu süreci, Milletlerarası Ticaret Odası ICC'yi, burada daha önce yüklendiği görevleri, bu görevde neler yaptığını ve genç meslektaşlarına yönelik önerilerini konuştuk. Şimdi hemen kendisiyle yapmış olduğumuz mülakata geçeceğim. Onu tanıtmayı ise programın sonuna bırakacağım.

Halihazırda ICC'de hakemlik ve taraf vekilliği yaptığınız dosyalar var. Bir yandan da kısa bir zaman önce ICC'nin Milletlerarası Tahkim Divanı'na seçildiniz. Türkiye'yi temsil eden iki kişiden birisisiniz. ICC Milletler Arası Tahkim Komisyonu'nda da görev yapıyorsunuz. Komisyon, divan ve taraf vekilliği ve hakemlik derken bize ICC'yi biraz anlatmanızı rica ediyorum. Nasıl bir kurum orası?

SS: Teşekkür ederim. ICC Milletler Arası Tahkim Divanı ve Tahkim Komisyonu aslında özel tahkim hizmeti veren bir kurum. Çok kısaca böyle tanımlayabiliriz. 1923 yılında kuruluyor. Doha'da katıldığım bir tahkim konferansında bir sunumda ekrana bir gazete reklamı yansıtmışlardı: “Bir yılda 20 tane tahkim davasını çözdük. Gelişmekte olan bir ticari tahkim kurumuyuz. Dosyalarınızı bize gönderin”. Nereden nereye? Şu anda 30 binlere yaklaşan bir dosyayı, yıllar içerisinde çözmüş durumda olan, bence dünyanın uluslararası hizmet veren kurumsal tahkim alanında en önde gelen tahkim kurumu olarak tanımlanabilir. Çünkü gerçekten daha sonra kurulan pek çok uluslararası tahkim kurumuna öncülük etmiş durumda. Gerek kurallarıyla, gerek uygulamalarıyla, gerek verdiği profesyonel sekreterya hizmetleriyle, dünyada şu anda hizmet veren diğer tahkim kurumlarının esinlendiği, her anlamda takip ettiği, gerçekten bence de kullanıcısı olarak da aynı zamanda, ICC kurallarına tabi dosyalarda taraf vekilliği yapan biri olarak da, gerçekten premier anlamda bir tahkim hizmeti veren bir kurum. Tahkim Komisyonu ICC'nin aslında kurumsallığının göstergesi bence. ICC'nin tahkim haricinde pek çok komisyonu var. Türkiye'den benim haricimde başka üyeleri de var. Tahkim komisyonu da ICC kurallarının aslında ve uygulamalarının nasıl daha iyi olabileceğine kafa yoran, gene uluslararası, dünyada 180 milletten üyesi olan bir komisyon. O anlamda da gerçek anlamda global bir kurum bence.

İE: Bu komisyon herhalde sık sık toplanıyor, bir araya geliyor, bu yerler nasıl seçiliyor? Gerçek anlamda bir global temsilden söz edebiliyor muyuz?

SS: Divanı ve Komisyonu ikiye ayırarak ben yine cevap vereceğim. Divanın 180 tane üyesi var. 90'ı kadın, 90'ı erkek olmak üzere. Bu dönemde ve bundan önceki altı yıllık dönemde bu kadına erkek eşitliği uzun yıllar sonra ilk kez sağlandı. 90'ın üzerinde ülkeden temsilcisi olan bir yapıdan bahsediyoruz. Düzenli olarak toplantıları oluyor. Hem Divanın hem Komisyonun. Online oluyor artık hani pandemiden sonra, o realite iş hayatının her alanında olduğu gibi ICC çalışmalarına da son derece etkin bir şekilde yerleşti. Yıl içerisinde üç dört kere büyük milletler arası tahkim konferansları oluyor ICC'nin belli bölgelerde yaptığı. Dünyanın global çalışma perspektifine uygun şekilde. O bölgesel toplantılar da fiziken oluyor. Şahsen katılım sağlanıyor. Geneli uzaktan online olmakla birlikte yılda birkaç kere fiziken de toplanan bir yapısı var gibi özetleyebilirim. Komisyon çalışmaları da bu şekilde yürüyor.

İE:  Komisyon ne yapıyor peki?

SS: ICC'nin pek çok tavsiye niteliğinde çalışma notları var. ICC'nin web sitesinde bunları meraklıları takip edebilir. Ben kendim dediğim gibi bir kullanıcı olarak mutlaka bakıyorum. Çünkü ICC kuralları hakkında yazılmış çok fazla başvuru kaynağı var ama yok. Şerh niteliğinde bizim Türk hukukçuları olarak alışık olduğumuz şerh maniyetinde çok kaynak yok. Bu notlar gerçekten o anlamda ICC kurallarının ve uygulamalarının daha iyi anlaşılması yönünde çok yönlendirici, güzel ışık veren kaynaklar oluyor. Komisyon bu notların hazırlanmasında aslında çalışıyor. Ya da ICC kurallarında yapılacak olan değişiklikler üzerinde çalışıyor.

İE: Uygulamaya aydınlatan yön veya şeyler yapıyor diyebiliriz.

SS: Evet. Bilgi notlarının üretilmesi, ICC kurallarının güncellenmesi, yeni kuralların oluşturulması oralarda çalışan bir yapı.

İE: Bu divan ve komisyondaki göreve seçilme süreci nasıl işledi?

SS: Komisyon’a üç sene önce seçildim. ICC'nin hemen hemen her ülkede milli komiteleri var. Bu milli komite Türkiye'de de var. Odalar Borsalar Birliği bünyesi altında. Ve milli komite Türkiye'deki etkinlikleri düzenleyen, takip eden ICC'nin temsilcisi konumunda. Komisyona milli komitenin aday göstermesiyle seçildim. Ve Türkiye'de de 20-25 kişilik bir komisyon, Türk Milli Komisyonu olarak. Divan’a seçilme sürecin daha çok aşamalı gerçekleşti. Oradan önce Milli Komitenin tavsiyesi gerekiyor. Bunu Milletleraresi Tahkim Divanı'nın onayına gönderiyor. Ve Milletleraresi Tahkim Divanı'nın başkanı ve oradaki bir içteki herhalde küçük bir daha yapı tarafından onaylanması gerekiyor.

İE: Aslında taraflarca hakem seçilmeden çok daha farklı olduğunu görüyoruz aslında yani hakem seçilirken çok daha böyle bir “private affair” gibi kapalı kapıları ardında işte müvekkilin önceliklerini gözeterek yapılmaya çalışılan bir şeyken, burada bir tarafın menfaatlerinin temsili değil de bir ülkenin ya da işte ICC'nin kurum olarak temsili, ilerletilmesi gibi bir misyon farkı gözledim bu söylediklerinizden.

SS: Çok doğru, hiç alakası yok ikisinin. Bu soru çok soruluyor. Gençler özellikle, genç meslektaşlarımız da çok soruyor. Yani genel olarak tahkimle ilgilenen herkesin merakı: nasıl hakem olunur? Bunun bir reçetesi yok bence. Herkes hakem olabilir. Kendini alanında rüştünü ispat etmiş; belli bir uzmanlığa ulaşmış; -yabancı dil olmazsa olmaz haline geldi bizim çalışmalarımızda -yabancı dil konusunda yetkinliğini ispat etmiş her kişi hakem olabilir. Her alanda çalışan her avukat hakem olabilir. Hukukçu olmaya gerek yok. İnşaat uyuşmazlıklarında özellikle bu çok sık rastlanır. Mühendisleri sıklıkla hakem olarak görürüz. Yani hakemliğin bir reçetesi yok özetle. Tamamen insan ilişkilerine dayanan ve uzmanlığını ispat etmiş kişilerin kendini tanıtmasıyla, bir network faaliyeti neticesinde ismini duyurmasıyla elde edilebilecek bir pozisyon. Divan ise daha farklı çalışan, hakem dosyalarına dair bir takım itirazları değerlendiren, o dosyalardaki tahkim şartının, gelirse Divan önüne, geçerliliğini, hakemlere dair itirazları, ICC'nin birden fazla tahkim davası açıldığında bunların konsolide edilmesine ilişkin kararları yürüten, yargılama merci değil ama adı üzerinde bir divan, mahkeme heyeti diyemem, ikisi çok farklı. Yani hakemlerin baktığı dosyalardaki usulü meseleleri değerlendiren bir kurum, divan.

İE: Aslında yeterli zaman içerisinde bir avukat olarak tahkimde avukatlık yaptığınızda bir yerde sizi hakem olarak atamak akla geliyor. Çünkü tanınıyorsunuz, rüştünüzü ispat etmişsiniz, uzmanlığınız var. Ondan sonra da onun sağladığı belki görünürlükle -nasıl insanlar kariyer basamaklarında junior pozisyonlardan başlayıp orta seviyeye, ondan sonra üst seviyeye geliyorlar- ondan sonra daha uluslararası, daha global, daha divanın kurumsal yapısına yönelik işlere yöneliyorlar gibi bir şey çıkarıyorum en azından size bakınca. Bunun böyle sürelerini bizimle paylaşmanız mümkün mü?

SS: Evet, benim kendimce gözlemim. Bu yazılı bir kural kaide değil hani Divan’ın nasıl seçilirim bir reçetesi yok ama benim gördüğüm divanın diğer üyelerine baktım: Hepsi tahkim alanında oldukça aktif çalışan kişiler. Hem taraf vekili olarak hem hakemlik tecrübesi olan kişiler. Sadece ICC'de değil diğer tahkim kurumlarına tabi tahkimlerde de taraf vekili ve hakem olarak görev yapmış kişiler. WIPO var, LCIA var, şimdi bizim İSTAK'ımız var. Onun harici Singapur Tahkim Kurumu var. Yani tahkime aşina olan kişiler, öyle diyeyim yani. Mutlaka bir hakemlik tecrübesi var, taraf vekilliği tecrübeti var. Yayınları var bu kişilerin. Tahkim alanında dersler veriyorlar, konferanslarda çok aktif konuşmacılık yapıyorlar. Rüştünü ispatlamış kişiler Divan’ın kompozisyonuna bakıldığında. Benimle birlikte seçilen diğer üyede de ben benzeri kriterleri görüyorum. Mehmet Parla, diğer meslektaşım. İkimizin de hakemlik tecrübeleri var taraf vekilliği tecrübeleri var. ICC etkinliklerinde görev almış kişileriz konuşmacı olarak. Mehmet'in zaten akademik bir ünvanı da var. Benim de naçizane yayınlarım var. Kafa yoruyorum özetle. Bu da dediğiniz gibi bir görünürlük ve bilinirlik sağlıyor.

İE: 15-20 senelik bir serüvenden bahsedebiliriz aslında herhalde değil mi?

SS: Ben 2005'te mezun oldum ve Profesör Ziya Akıncı'nın yanında yasal staja başladım. Tahkimle ilk tanışmam öyle oldu. Bize hukuk fakültesinde tahkim öğretilmedi çünkü şu anki jenerasyondan çok çok daha farklı bir -maalesef- jenerasyondan geliyorum ben de. Moot court yarışmaları bu kadar yoktu. Şu anda “ben tahkim avukatlığı yapmak istiyorum” diyen bir jenerasyonla bir mülakat yapıyoruz. Yeni genç meslektaşlarla tanışıyoruz ve çalışıyoruz. Ben Ziya Hoca'nın yanında mesleğe başladığım için tahkim nediri, Türkiye'de bu konudaki en ehil kişilerden birinden dinleme ve öğrenme fırsatı buldum. 19 yıl oldu mezun olalı. Daha sonra yüksek lisansı Uluslararası Ticaret Hukuku ve tahkim alanında yaptım. Döndüğümde de hep tahkim alanında çalıştım. Yani tamamen tahkim alanında çalışan hukuk bürolarında ya da hukuk bürolarında tahkim ekiplerinde ben görev yaptım.

Ve ICC'nin Young Arbitrators Forum isimli 40 yaş altındaki genç avukatlara yönelik bir oluşumu var. Türkiye dahil, Avrupa, Amerika'daki bütün ülkelerde bu Young Arbitrators Forum'un ülkesel temsilcilikleri var. Ben 2017 senesinde ICC YAF'ın Young Arbitrators Forum'un Türkiye temsilcisi olmak için başvuruda bulundum. Ve 2017-2019 döneminde Türkiye temsilcisi olarak görev yaptım. ICC'nin iç dinamiklerini anlamam, etkinliklerinin nasıl organize edildiğini görmem, ICC etkinliklerinde aktif şekilde konuşmacı ve organizatör olarak görev almam da bu döneme rastladı. Benim ICC yolculuğum dolayısıyla tamamen hani mesleğe tahkimle ilgili çalışmaları olan bürolarda başlamam, gaha sonra bu konuda benim de ilgimin evrilmesi ve ICC için gönüllü olarak çalışmamla evrildi.

İE: Bir yandan da bir avukatlık bürosunda çalışıyorsunuz. Peki esasa ilişkin hukuka dair bir uzmanlık alanı geliştirme imkanı bulabildiniz mi? Ticaret hukuku dediğiniz için söylüyorum. Çünkü daha çok usul üzerinden bir alan. Bütün bu uzmanlık ve bütün bu konsantrasyonu yaparken herhangi bir ticaret hukuku alanında da kendinizi geliştirme imkanı bulmak durumunda kaldınız mı? Ya da nasıl oldu? Bunu da biraz açabilir misiniz?

SS: Bu yani kaçınılmaz sonuç oluyor zaten. Çünkü hani hep “tahkim avukatlığı, tahkim avukatlığı” deniyor. Ben orada da sorunuzu öyle cevap vereyim. Bence tahkim avukatlığı diye de bir şey yok. Biz dava avukatıyız aslında. Ben kendimi bir dava avukatı olarak tanımlarım. Sadece mahkemede değiliz ama mahkemeye de gidiyoruz tabii ki. Yani hani ağırlıkla ben tahkim dosyalarında çalışmakla birlikte, tahkimle ilgili dava süreçlerine de bakıyoruz. İhtiyati tedbir, ihtiyati haciz, iptal davaları, icra edilebilirliğine ilişkin dosyalar. Onun haricinde benim burada Çağlayan'da da, Anadolu Adliyesi'nde de dosyalarım var. Haksız rekabet, distribütörlük uyuşmazlıkları yani Türkiye'deki bir dava avukatı ne yaparsa aynılarını ben de yapıyorum. Ben ayrıca tahkim usulüne göre yürütülen dosyalarda da, sözleşmesel uyuşmazlıklarda da görev yapan bir avukatım. Dolayısıyla işin esasını bilmeden, esas hakkında bilgi birikimi oluşturmadan tabii ki avukatlık yapmak mümkün olmadığı gibi tahkim alanında da çalışabilmek mümkün değil. O çerçeveden bakıldığında da pek çok sektörde, pek çok sözleşme tipinden doğan uyuşmazlıkta taraf vekilliği yaptım, hakemlik yaptım. İlk aklıma gelenler inşaat dosyalarım kalabalıktır. Telekomünikasyon, medya dosyaları kalabalıktır. Pay sahipleri uyuşmazlıkları kalabalıktır. Distribütörlük sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklarda çalıştım.

İE: Bu podcast İstanbul ve Antalya merkezli bir hukuk bürosu olan Koç Avukatlık Bürosu tarafından desteklenmektedir. Koç Avukatlık Bürosu'nun kurucu avukatları uyuşmazlık çözümünde diyalog ve ortak noktada buluşmanın gücüne inanıyor ve de uyuşmazlık çözümlerinde tansiyon düşürme ve kutuplaşmanın giderilmesi üzerine bu podcastin yürüttüğü tartışmaları destekliyor olmaktan mutluluk duyuyor. Sonuçların hem hukuk dünyasına hem de kamuoyu tartışmalarına katkı sunmasını temenni ediyor.

Milli Komite'ye bakınca aslında çok fazla kadın üye olmadığı görülüyor. Halbuki ICC'nin en azından son 6 senede 50-50 bu eşitliği sağladığını da söylediniz. En azından Divan bakımından. Ama hakemlere baktığımızda yine hala özellikle ticari alanda çok fazla kadın olmadığını görüyoruz. Buraya seçilmeyi başarmış olmak size ne hissettiriyor?

SS: Seçenlerin bence genel olarak kadın-erkek eşitliğine ve toplumsal alandaki diğer eşitliğe verdiği önemle her şeyden önce neticede ben de seçildim. Dolayısıyla biraz hala jenerasyonel olarak bakıyorum ben buna. Beni seçenler de benden bir üst jenerasyon çünkü. Onların bakış açısının değişmesiyle bence bu değişimler oluyor şu anda. Bizim ülkemizde ve globalde, Türk Milli Komitesi'nde de, oradaki jenerasyonun bakış açısıyla da bence bu geliyor. Kadın şu anda eş başkanlarımızdan biri Türk Milli Komitesi'nde de: Bennar Aydoğdu. Bir de Korkut Hocamız var, diğer eş başkan. Yani her yerde aslında kadın erkek eşitliğine bir önem verilmeye başlanıyor. ICC içerisinde böyle bir kıpırdanma var. Bize de yansıması bizim ve diğer kadın meslektaşlarımın Komisyon’a seçilmesiyle oldu. Yani kadın olarak değil, ben öncelikle insan olarak bu alanda gerçekten çalışmış, emek sarf etmiş ve kimsenin desteğiyle bir şey yapmadan başarmış bir insan olarak mutluyum. Çok çalışınca oluyor. Ben kendi adıma, kendi hikayemde bunu gördüm. Kadın olarak ayrıca tabii ki gurur veriyor. Çünkü demek ki artık kadın erkek diye ayrım yapmadan tamamen başarıya göre, bir insanın yetkinliklerine göre değer verilip eşitler arasında da bir ayrım yapmaya artık gerek kalmadan kadını-erkeği başarılı herkes seçilebilir bakış açısıyla bir kriter var gibi gözlemliyorum ben ICC içerisinde. O nedenle hem birey hem bir avukat hem bir kadın olarak çift şapkayla ayrıca mutluyum. Bizim ülkemizde de yetkinlik esaslı, liyakat esaslı bu seçim süreçlerinde.

İE: Sizinle aynı yolda yürümek isteyenlere benzer süreçlerde neler önerirsiniz bunu soracağım ama aslında sadece çalışma, emek değil, zaman ayırıp sadece mesleki faaliyetlerin dışarısında da yaptığınız bir sürü şeyden bahsettiniz. Makale yazmak, uluslararası bir organizasyonda görev almak, milli komitede yer almak gibi. Büronuzda sözleşmenizi yazan, davalara girip çıkan, etliye sütlüye pek karışmayan bir avukat olsanız aslında bunlar bir anda size gökten gelmiyor. Sizin de kendinizi tanıtmak, network etmek anlamında bir şeyler yapmanız gerekiyor. Tabii bunlar hukuk fakültesinde üretilen şeyler değil. Mesleğin içerisinde öğrenilen şeyler. Bu anlamda neler yaptınız? Nasıl yaptınız? Bunları da anlatırsanız ve diğer önerilerinizi sıralarsanız çok sevinirim.

SS: Siz tabii akademisyen kimliğinizle, hoca kimliğinizle çok güzel benim uçuşan fikirlerimi toparlıyorsunuz. Yüzde yüz. Bu her avukatın reçetesi değil mi aslında? Serbest avukatlık yapan ya da benim gibi kurumsal hukuk bürolarında çalışan herkesin, piyasada bir anlamda eskiden çantalarını alıp dolaşırlarmış üstadlarımız, şimdi biz farklı online, yeri geldiğinde sıklıkla iş geliştirme faaliyetleri yürütüyoruz. Para kazanmak isteyen her avukat iş geliştirme faaliyeti yapıyor. Bunu da ondan çok farklı görmüyorum ben. Bu da bir iş geliştirme faaliyeti gibi. Tamamen gönüllülükle alakalı. Çünkü özel hayatınızdaki vaktinizden harcıyorsunuz. Yani ben hiçbir zaman serbest avukatlık yapmadım. Hep bürolarda çalıştım. Raporladığım kişiler oldu. Ve dilekçelerimi yazmam bekleniyor. Yani ben ICC'de görev alıyorum diye bana daha iş verilmiyor, daha az dosya yürütmem beklenmiyor. Neticede bir taraf vekilliği yaptığım için asli meslek olarak, oralarda dosyalarım beni bekliyor ve çalışmaya devam ediyorum bir yandan. Bu tamamen özel hayatımdaki zamandan alan bir şey. Buraları harcadığım vakit akşam evde bana çalışma olarak geri dönüyor. Dolayısıyla planlı programlı olmak, hani gençlere de bunlar öğretilmiyor dediğiniz gibi. İngilizce'de “multitasking” diye bir tabir vardır. Çok yönlü olmak. Aynı anda birden fazla işi yapmaya çalışmak. Bundan gocunmamak benim tavsiyem gençlere yönelik sorduğumuz için. Biraz dirsek çürütmek gerekiyor. Hala ben yeni jenerasyonu fazla heyecanlı görüyorum. Onlar bize göre daha hızlı kıdem alıyorlar. Daha yetkinler bize göre pek çok alanda. Ama bizim mesleğimizde hala “beyaz saç faktörü” diye bir şey var. Benim bir müvekkilim, yani 7-8 yıl olmuştur. Dosyayı ben yürütüyorum. Her türlü sorusuna ben cevap veriyorum. Toplantılara ben katılıyorum. Bana demişti ki: “patronunla konuşmak istiyorum”. Ben de dedim ki: “yani, patronla konuştum ben zaten”. Hani dosyadaki ortak avukatla, partner avukatla konuşmak istiyorum diyor. Ben dedim ki “ben patronla konuşuyorum zaten. Her şeyi onunla istişare ediyorum. Ondan süzülenleri, onunla olan istişarelerimiz neticesindeki bulgularımızı seninle paylaşıyorum”. “Ya evet, sen çok iyi bir avukatsın. Ben çok inanıyorum. Seninle olan diyaloğumuz da süper ama... There is grey hair factor in litigation” demişti bana. Yani dava avukatlığında beyaz saç unsuru vardır. Ve ben patronla konuşmak istiyorum demişti.

İE: Saçlarımı boyamayacağım bundan sonra deseydiniz.

SS: Ben de ne yapabilirim? Daha yok beyazım. Gerçekten patronla konuştu. Aynı şeyleri söyledi ama onu duymak istedi. Hani yapacak bir şey yok. Belki de haklıydı da çünkü milyon dolarlık bir pay sahibi uyuşmazlığıydı. İşin mutfağındaki ekip tabii ki çok önemli bizim mesleğimizde ama bazen o daha kıdemli, mesleki tecrübesi daha fazla olan yıl seviyesinde ve hayat görüşüyse seviyesinde hani dünya görüşü seviyesinde kişiyle konuşmak istiyor Müvekkil. Dolayısıyla bizim meslekte, ben de bir dava avukatı olarak, bunu yaşamış biri de olarak, bu “grey hair factor”a atıf yapmak istiyorum. Dava avukatlığına hevesli genç meslektaşlarım için. Biraz da sabırlı olmak gerekiyor. Ama sabrın sonu da selamet. Çalıştıkça başarılı olunuyor. Vazgeçmemek.

Görünürlük anlamında da şu an Türkiye bir tahkim etkinlik cenneti ve bizim bölgemizdeki işte Orta Doğu, Balkanlar, Doğu Avrupa, diğer Batı Avrupa ülkelerinde sonsuz tahkim etkinliği var. Her hafta bir tahkim etkinliği var. Özellikle ülkemizdekilere mutlaka katılsınlar, takip etsinler. İnsanlarla tanışmak için en ucuz ve en etkin yol ve tahkime ilgi duyup duymadıklarını da bu şekilde bence tartabiliyorlar. Herkes dava avukatlığına yatkın olmayabilir. Bu etkinliklere katıldıkça, hikayeleri dinledikçe, insanlarla tanıştıkça o anlamda da bence bir fikir oluşturuluyor. Bilgi birikimi anlamında müthiş bir imkan bence. Türkiye'de bu işi layığıyla yapan pek çok kişi bilgisini paylaşıyor bu etkinliklerde. Bence müthiş bir değer. Kendi davalarında başlarına gelen olayları anlatıyorlar. Usul ve esasla karşılaştıkları problemleri anlatıyorlar. Bedavadan yüksek lisans gibi görüyorum ben bu tahkim etkinliklerini, mutlaka katılsınlar ülkemizde gerçekleşenlere. Yapabiliyorlarsa bölgedekilere katılsınlar. Çok etkin bir mesleki gelişim aracı diyeyim.

İE: Türkiye sizce tabi yıllar içerisinde etkinlik cennetine neden dönüştü; global anlamda neyi görüyoruz? Avrupa'dan Türkiye'ye ya da bölgeye ya da Arap dünyasına nasıl bir değişim var? Bunları daha iyi siz okuyorsunuzdur.

SS: Evet. Miladımız Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun yürürlüğe girmesi. O da 2001. Baktığınızda 23 yıl olmuş. Aslında çok genç bir kanun. Diğer bence tahkim merkezi olarak kendini konumlandıran ülkelerin tahkim kanunlarına bakıldığında, bizim kanunumuz hala genç bir kanun. Milletlerarasıi Tahkim Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden sonra, HMK'nın da paralel şekilde yeniden tahkime ilişkin hükümlerinin düzenlenmesinden sonra, tahkime ilişkin dava dosyalarında Yargıtay’ın önüne giden dosyalarda ve Türkiye'deki tahkim dosya sayısında ciddi bir artış gözleniyor. Yani bunun temeli yasal düzlemin oluşturulmasıyla gerçekleştirilmiş. Global kurallara uygun. Bu da çok enteresan bir reçete değil bence. Önce kanun düzenliyorsunuz, sonra gerisi geliyor gibi zaten.

Daha sonra İstanbul Tahkim Merkezi'nin kurulması bence naçizane, onu gözlemliyorum. Çünkü ICC Türkiye'de 2005 yılında etkinlik düzenlerdi, yılda bir düzenlerdi. Şimdi İSTAK'ın kurulmasından sonra İSTAK her ay bir etkinlik düzenliyor, taraf vekili etkinliği düzenliyor. Hakemlik etkinlikleri düzenliyor, konferanslar düzenliyor. Ben de o eğitimlerde, konferanslarda yer alıyorum. ICC etkinlik düzenlemeye zaten devam ediyor. Diğer uluslararası tahkim kurumları da Türkiye'ye bu şekilde bir kıpırdanma olunca daha fazla ilgi gösterir hale geldi. Bir de tabii ki burası bir G-20 ekonomisi. Burada bir ticari hayat var oldukça yaşayan, aktif. Ve o hayatın da getirdiği uyuşmazlıklar var. O uyuşmazlıkların da tahkime tabi olma sayısı artıyor. Herhalde bu da var sorunuzun içinde. Neden tahkim artık daha çok? İnsanların aşinalığı arttı. Bu eğitimler ve etkinliklerle şirket avukatları bu etkinliklere tabii ki davet ediliyor. Çünkü hedef kitle onlar. Kurumsal tahkim kurallarının kullanıcısı olan şirketlere bu kurallar anlatılıyor.

İE: Paris’e de gidilmesi gerekmiyor.

SS: Gerekmiyor.

İE: Uzaklarda yapılan bir şey olmak zorunda değil.

SS: Bravo. Bravo. Çok daha etkin bir şekilde artık tahkim kurumları kendi kurallarının pazarlamasını yapar hale geldiler. Tahkimle ilgili bazı mitler vardır. “Tahkim pahalıdır, tahkim İşte uzun sürer, kısa sürer”. Bunların realitede ne olduğu daha etkin bir şekilde anlatılıyor. Örneklerle anlatılıyor. Somut ve basit bir şekilde anlatılıyor. O yüzden tahkim artık hani alternatif bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olmaktan çıkıyor daha olağan bir çözüm yöntemi haline geliyor. Kullanıcı bazında en azından, uygulama bazında. Ve tabii ki hukuk fakültelerinde gene temele inince, hani kanundan sonra hukuk fakültelerine gelmek lazım. Bu konuda ders var artık. Ya yüksek lisans seviyesinde var, lisan seviyesinde var, seçmeli ders seviyesinde var. İstanbul'da gördüğüm hukuk fakültelerinin çoğunda tahkimle ilgili ders var. Milletlerarası özel hukuk derslerinde çok daha fazla yer ayrılıyor. Çekirdekten dolayısıyla tahkimle ilgili en azından bilgisi olan bir nesil de geliyor. O olunca tabii ki o insanlar da kendi bürosunu açıyor, bir yerde çalışıyor, hakim oluyor. Bu bilgi birikimi çok daha temelden artık yerleşiyor. Öyle olunca da tabii bilinirlik arttıkça da tahkim dosya sayıları da artıyor.

İE: Hem iş yapma, hem de pazarlama derdiyle uğraşmak zorunda kalmıyorsunuz aslında bütün bu söylediğiniz faktörler nedeniyle. Yani hem hukuk fakülteleri, hem de ticari hayat, hem de burada bir yerin olması. Peki, eklemek istediğiniz bir şey var mı?

SS: Bu konuştuğumuz eşitlik temalarıyla ilgili ICC'nin Tahkim Divanı’nın şu andaki başkanı Claudia Solomon'un da adını geçmezsem çok büyük haksızlık olur kendisine. Kendisi ICC Milletlerarası Tahkim Divanı'nın ilk kadın başkanı. Amerikalı bir avukat. Hayat hikayesini de biraz ben okudum. İlk kadın başkan olması sebebiyle.

İE: Sizden de bekliyoruz.

SS: Evet, kendi kendini var etmiş. Harvard Hukuk mezunu. Göçmen bir ailenin çocuğu. Muhteşem bir kadın avukat bence. Kişi olarak da tanıma fırsatı buldum. Son derece ayakları yara basan, genç, kadın ve diğer çeşitli sebeplerle ayrımcılığa maruz kalmış pek çok bireyin önünü açmaya çalışan, ICC'nin çalışmalarına bu anlamda da ayrı bir renk katan birisi bence. ICC'nin dolayısıyla hem Komisyon hem Divan seviyesinde bu şekilde bir çeşitliliğe sahip olmasının başlıca sebeplerinden biri de yönetimdeki bu değişim. Hani dedim ya “beni de birileri seçti, jenerasyonların bakış açısı değişiyor” diye. Şu andaki bu çeşitliliğin sebeplerinden biri de kadın bir başkanın olması ve ICC'nin de yine bu hüzünü göstermiş olması bence.

İE: Avukat Simel Sarıalioğlu Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. Yüksek lisansını Queen Mary Londra Üniversitesi'nde yapmıştır. Ticari tahkim, tahkimle ilgili mahkeme süreçleri ve ticari dava alanlarında çalışmaktadır. Birçok farklı uluslararası kuruluşun tahkim kurallarına tabi yürütülen pek çok farklı tahkim davasında taraf vekili olarak yer almıştır. Aynı zamanda ticari tahkim davalarında hakem olarak görev yapmıştır. Telekomünikasyon; medya; teknoloji; inşaat; sigorta; gümrük; ilaç ve perakende sektörlerinde yaşanan uyuşmazlıklarda deneyim sahibidir. Aynı zamanda Chartered Institute of Arbitrators'a kayıtlı bir hakemdir ve Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü'nün tarafsızlar listesinde yer almaktadır. İstanbul'un önde gelen üniversitelerinin hukuk fakültelerinde milletlerarası tahkim alanında misafir konuşmacı olarak derslere katılmakta ve milletlerarası tahkim alanında pek çok yayını bulunmaktadır.

Anlaşabiliriz’de bu bölüm de bu şekilde bitiyor. Temmuz ayında aslında yayınlamam gereken bu bölüm, podcast'in tatil ayı olan Ağustos'a sarkmış oldu. Dinleyicilerimin anlayışına sığınıyorum. Ve Eylül ayında yeniden buluşmak üzere herkese iyi tatiller diliyorum. Programdan kesitleri, Instagram'daki Anlaşabiliriz'in İngilizce adı olan We Can Find A Way hesabından yine paylaşacağım. Anlaşabiliriz'de eserlerini kullanmama izin veren müzisyen İmre Hadi ve sanatçı Zeren Göktan’a tekrar teşekkür ediyorum.

Simel Sarialioğlu, Türkiye Profile Photo

Simel Sarialioğlu, Türkiye

Hakem, avukat

Simel Sarıalioğlu, ticari tahkim, tahkimle ilgili mahkeme süreçleri ve ticari dava alanlarında çalışmaktadır. ICC, ICSID, ISTAC, LCIA, SMA, UNCITRAL ve VIAC tahkim kurallarına tabi yürütülen pek çok farklı tahkim davasında taraf vekili olarak yer almıştır. Ticari tahkim davalarında hakem olarak görev almaktadır. Telekomünikasyon, medya, teknoloji, inşaat, sigorta, gümrük, ilaç ve perakende sektörlerinde yaşanan uyuşmazlıklarda deneyim sahibidir.

Simel Sarıalioğlu 2024 – 2027 yılları arasında Milletlerarası Ticaret Odası (MTO) Milletlerarası Tahkim Divanı üyesi ve MTO Tahkim ve Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yöntemleri Komisyon üyesi olarak görev yapacaktır.

Londra merkezli Chartered Institute of Arbitrators’a kayıtlı hakemdir (FCIArb) ve Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü'nün (WIPO) tarafsızlar listesinde yer almaktadır. 2017 - 2019 yılları arasında MTO Genç Tahkimciler Birliği’nin Türkiye Orta Doğu ve Afrika Bölge Temsilcisi olarak görev yapmıştır. Halihazırda RAI (Rising Arbitrators Initiative) yürütme kurulu üyesidir. İstanbul’un önde gelen üniversitelerinin hukuk fakültelerinde milletlerarası tahkim alanında misafir konuşmacı olarak derslere katılmakta ve milletlerarası tahkim alanında pek çok yayını bulunmaktadır.