Bu bölümde Britanya’da cezaevlerinde mahkumların …
Bu bölümde Britanya’da cezaevlerinde mahkumların arabuluculuk, kolaylaştırıcılık, çemberler gibi metotlarla cezaevinin güvenliğini sağlamaya ilişkin sorumluluk aldıkları; bunu yaparken de kendilerini ve başkalarını dönüştürdükleri bir pilot projeyi ele aldık. Konuğum Maria Arpa projeyi geliştiren ve uygulayan kişi olarak yaptığı işbirliklerini, cezaevlerindeki durumu özellikle akıl sağlığı sorunlarının suça olan katkısını ve cezaevlerinde yaşanmasını ele aldı. Cezaevlerinin sadece güvenlik kaygısı ile değil, şiddetsiz iletişim ve alternatif yöntemlerle yaklaşıldığında farklı sonuçlar yaratabildiğini gördük.
IE: Merhabalar. Anlaşabiliriz’in yeni bir bölümü ile karşınızdayım. Bu bölümde diyalog yolu haritasi, çemberler, kolaylaştırıcılık, arabuluculuk ve şiddetsiz iletişim yöntemlerini cezaevi gibi, bir çok kişinin aklına gelmeyecek bir yerde, uygulamış birisiyleyiz. Kendisi, ceza adaleti süreci için oldukça radikal sayılabilecek bir projeyi hem geliştirmiş hem de uyguluyor. Cezaevleri bir çok ülkede hem çok sorunlu hem de öncelikle güvenlik kaygılarıyla yaklaşılan yerler. Ancak, cezaevlerinde çok ciddi bağımlılık, akıl hastalığı, kendine zarar verme gibi sorunları olan insanlar var. Hatta araştırmalar, cezaevinde 6 ay gibi kısa bir süre bulunmanın dahi bu sorunları geliştirmeye katkı sunduğunu gösteriyor. Bu bağlamda, konuğumun projesi mahkumların bizzat arabulucu ve kolaylaştırıcı olarak, kendilerini ve başkalarını dönüştürmelerini sağlama amacında.
Konuğum Maria Arpa, Malta’dan ikinci dünya savaşı sırasında Londra’ya göçmüş fakir bir ailenin çocuğu olarak kötü koşullarda büyümüş ve bunun insana nasıl bir etkisi olduğunu yakından görme imkanı bulmuş. Her ne kadar reklamcılık ve tanıtım gibi bir alanda uzun süre çalışarak kendini kurtarmışsa da insan ilişkileri güçlü yanı olmuş. Özellikle onarıcı adalet, şiddetsiz iletişim ve çatışma çözümüne dair projelerini belediyeden polise, cezaevlerine çeşitli kamu birimleri ile konuşarak hayata geçirmeye çalışmış. Daha sonra Barışcıl Çözümler Merkezi olarak tercüme edilebilecek kendi sivil toplum kuruluşunu kurmuş.
Aynı zamanda Diyalog Yolu Haritasını geliştirmiş. Bu harita, karşınızda duvarları yıkarak, size düşmanca, kızgın davranan, şiddet gösteren biri olsa bile onunla konuşmayı sağlayan bir araç. Maria, fazla seçeneği olmadığını düşünen kişilerin hayatlarını iyileştirmek için kendi kapasitelerini fark etmeleri fikrine kendisini adamış. Özgeçmişinden buna Londra’daki çete üyelerinin de dahil olduğunu anlıyoruz. Doktorlar, hemşireler, sosyal çalışmacılar gibi mesleklerinde insanlarla çatışma bulunan kişiler kadar, çeşitli ruh sağlığı sorunu olanlarla da çalışıyor. İnsanların şiddete başvurmasını, seslerinin duyuramamalarına bağlıyor. Dolayısıyla onlara, kendilerini duyulur kılmak ve bir şeylere karşı çıkarken ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde davranma konusunda destek oluyor.
Maria, eğitimci, konuşmacı ve ülkenin en iyi arabulucularından birisi olarak görülüyor. İki kitabı da var. Şimdi kendisi ile 28 Kasım 2019’da Londra’da yaptığım mülakata geçebiliriz.
Bugün benimle konuşmayı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Lütfen bize Dartmoor hapishanesinde geliştirdiğiniz programdan bahseder misiniz?
MA: Dartmoor’da iki buçuk senedir çalışıyorum hatta biraz daha fazla oldu. Aslında Dartmoor’a varan yolculuğun başından başlamam daha doğru. Cezaevindeki mahkumlara arabuluculuk eğitimi vermeye 2009’da başladım ve bugüne dek altı ceza infaz kurumunda çalıştım. Mahkumlar arabulucu olmayı öğrenmeye bayıldılar. Hem projeyi çok ciddiye aldılar hem de işi çok gayretle yaptılar. Ancak zamanla şunu fark ettim. Biz mahkumların hayatını şöyle ya da böyle değiştirebiliriz ama aslında cezaevi de değişmeden gerçekten bir şey yapılmış olmuyor. Dolayısıyla 2016’da kendime bir söz verdim ve dedim ki cezaevi müdürünün de, bu programı dikkate alarak sistemde değişiklik yapmayı kabul etmediği bir cezaevinde çalışmayacağım. Ne şanslıyım ki Dartmoor’un müdürüyle tanıştırıldım ve sonra da idaresindekilerle. Sonrasında neredeyse bir sene projeyi, neler yapacağımı ve bunun onların sistemine getireceklerini ve değiştirmeyi üstlenmeleri gerekenleri konuştuk. Anlaştık ve bir takım eğitimler vererek ve hem memurlar hem de mahkumlara danışarak işe başladık. Sonra yine bir takım eğitimler verdik ve taraflara danıştık ve sonunda cezaevinde işleyebilecek bir yere vardık. Dolayısıyla bu tarz bir zemin çalışmasının önemine ne kadar vurgu yapsam azdır.
Ancak mahkumlar, onları eğitmeye başladıktan sonra bize şunu söylediler. Bu onların işi olmadıkça bunu ceza evi hayatında yapmaları zor. Çünkü bu ülkede, mahkumlar normalde koğuşlarının dışına ya eğitim ya da iş için çıkabiliyor. Dolayısıyla tekrar koğuşlarının içinde olmaları gerekmeyen azıcık boş zamanlarında da onlardan diğer mahkumların uyuşmazlıklarında arabuluculuk yapmalarını istemek adil değil. Dolayısıyla müdüre gidip, bunu nasıl bir iş haline getirebiliriz diye düşündük. Tam zamanlı sekiz pozisyon yaratarak başladık. Bu kişiler diyalog yolu kolaylaştırıcısı olarak eğitim almışlardı. Arabuluculuk yaptıkları şeylerden sadece biriydi.
IE: Bu adım niye gerekliydi biraz daha açar mısınız?
MA: Sorunun bir kısmı şu: insanlara onarıcı adalet ve arabuluculuk ve değişmek için başkalarına empati ve merhamet göstermelerini öğrettikten sonra, memurların güç ve saldırganlık kullandığı bir sistemin içinde yer alıyorsan bu iki şey birbiri ile uyumsuz hale geliyor. Sistemin kendisi her gün güç ve saldırganlık kullanıyorsa o zaman mahkumlar da aynısını yapmaları gerektiğini hissediyor. Sonuç: açmaz. Mahkumlar cezaevinde hayatta kalmak için sert, daha sert ve en sert olmaları gerektiğine inanıyor. Benim için çok net olan şeylerden birisi, cezaevinde 100-150 mahkumu olan bir blokta ilk çalışmaya başladığımda bu kadar kişiye 6-8 memurun olmasıydı. O zaman bile zordu.
IE: 6-8 mi, bu inanılmaz düşük bir oran.
MA: Seneler içinde bu ülkedeki kamu harcama kısıtlarıyla şimdi bu sayı 2’ye düştü. 2 kişinin 150 stres dolu insanı idare etmesinin pek işe yaramayacağını anlamak için çok fazla sağduyu gerekmiyor.
IE: Onlar için de çok stresli bir iş.
MA: Evet. İnfaz memurlarının işlerini herhangi bir merhamet ile yapması mümkün değil. Mümkün değil. Başka cezaevinde konuştuğum bu iki memurdan birisi bana dedi ki, “birimiz yazışmalara yetişmeye çalışıyor, diğeri de acaba şimdi kendine zarar verene mi baksam yoksa diğer mahkumla kavga etmek üzere olana mı baksam diye düşünüyor. Hangisine bakayım? Sadece bu da değil, bunlardan birinin yanına gittiğimde benim başıma ne gelecek?” Dolayısıyla az sayıda insanın düzeni korumasının beklenmesinin yarattığı ikilemi görebiliyorum. Bu nedenle sistemi değiştirmek dediğimizde sadece mahkumlar için değil infaz memurları için de daha barınılabilir kılmaktan bahsediyoruz.
IE: Aslında bu biraz da rıza yaratma çalışması gibi görünüyor. Sadece saldırganlıkla yönetemezsiniz, rıza da yaratmanız lazım.
MA: Evet, bu çok ilginç. Britanya’da mahkumları duvara zincirleyip, su ve ekmek vermiyoruz. Eğer böyle yapmıyorsanız o zaman güvenliğin belirli bir bölümünün iyi niyete dayanması lazım. 550 mahkumunuz ve idarede 100 kişi varsa, tabii ki de güvenliği orada yaşaması gereken insanların eline vermeniz akıllıca. Riskin bir bölümünü onların da paylaşması lazım. Dolayısıyla mahkumların cezaevinde nasıl güvende olacaklarını öğrenmeleri için rızaları lazım diye düşündüm. Çünkü toplumda nerede olursak olalım, güvenlik olmadan bir şey olmaz. Ancak bu sefer de şu var. Cezaevine konmuş ve akıl sağlığı veya sağlık sorunu olan bu insanlarla ne yapacağız? Bu insanlar şu suçu işledi veya işlemedi, bundan bahsetmiyorum. Veya bunlar hayatta kalma sorunu olan veya uyguladıkları şiddet ya da işledikleri suçta yaşadıkları travmanın etkisi olan insanlar.
IE: Veya bağımlılık sorunları olan insanlar.
MA: Evet, her tür toplumsal sorunu olan bu insanları bir yere koyuyor ve hadi birbirinizle anlaşın diyorsunuz. Toplumun herhangi başka bir yeri gibi burada da bir hiyerarşi oluşacaktır. Dolayısıyla bu konuları ele alacağımız bir yer oluşturmak ve böylece hem memurlar hem de sistemin üzerindeki baskının bir kısmını alarak, mahkumların kendi güvenliklerinin şartları yaratmasını istedik. İdealist geliyor olabilir....
IE: Size bunun asla işe yaramayacağı, bunların cezaevinde yapılamayacağı ve bu işlerden anlamadığınızı söylediler herhalde....
MA: Evet. 2 buçuk senedir Dartmoor cezaevindeyiz ve elimde diyalog yolu kolaylaştırıcısı eğitimi almış 25 adam var. Akıl sağlığı, bağımlılık, şiddet ve korku gibi zorluklar yaşayan mahkumlarla çalışıyorlar. Bazılarının sorunları içerisi ile bazılarının dışarısı ile. Onlarla sürekli bir değişim süreci üstünde çalışıyorlar. En heyecan verici olan bu işi yapan, kendilerinden başkasına hizmet veren 25 kişinin aynı zamanda kendisi iclerine bakmak zorunda olması. İnanılmaz bir şey yarattığımızı düşünüyorum.
IE: Mahkumlara verdiğiniz eğitimin uzunluğu nedir?
MA: 9 günlük yoğun eğitim. Her hafta üç modüllük eğitim. Üç hafta üst üste eğitim ki öğrendiklerini bir araya getirebilsinler. Üç günlük bir sınıfta 12 mahkum oluyor. Ben herkese eğitim verebileceğimi düşünen birisiyim. Bu eğitimi vermenin masrafını düşünürsek, tahliyesine en az bir yıl kalan mahkumları alıyoruz ki aldığı eğitimi geri verebilsin. Aynı zamanda madde bağımlılığı olmayanları alıyoruz.
IE: Suç tipine göre bir kategori yapıyor musunuz?
MA: Hayır. Eğitimde verilecekleri öğrenme yeterliliğine sahip oldukça herkese veriyoruz. Yazılı çok az çalışma var. Öncelikle, tavır, yeterlilik, kendine güven arıyorum. İşi tam zamanlı yapabilecek, birinin denetimini kabul eden, öğrenme ve eğitime devam edecek, takım oyuncusu olmak isteyen, ve bu cezaevinde en az bir yıldan fazla zamanı olanlar. En son eğitim almış olanların, tecrübelileri izlemesi gerekiyor. Sonra ne zaman kendilerini kendi başlarına çalışmaya hazır hissedeceklerine dair bir diyalog oluyor. Kolaylaştırıcılar her zaman çiftli olarak çalışıyorlar çünkü aynı zamanda mahkum devam ettikleri için onları da korumamız lazım.
Kolaylaştırıcıların yaptığı ilk şey bir tarafla tek başına gizli görüşmek. Bu görüşmelerin sayısı altıya kadar çıkabilir. Amaç öncelikle iç uyuşmazlığı belirlemek. Bence, insanların kötü uyum ve kötü davranışları, çözemedikleri veya çözüm araçlarına sahip olmadıkları bir iç çatışmadan kaynaklanıyor. Bu durum sonunda ya hastalık veya kaygı ya da depresyon olarak dışavuruluyor. Yahut takıntı veya kendine zarar verme veya bağımlılık olarak. Dolayısıyla bu iç çatışmanın ne olduğunu bulmaya çalışıyoruz. Bazen çok anlaşılır bir şey oluyor, adam hapse giriyor ve çocuklarını göremiyor. Bu bir iç çatışma yaratabilir. Yahut hapse giriyor ve anne babası onu reddediyor. Ya da hapse giriyorlar, uyuşturucu kullanıyorlar ve kendilerini başka bir mahkuma borçlanmış olarak buluyorlar. Veya korkuyorlar ve kendilerine orada bir yer bulamıyorlar ve kendilerine zarar veriyorlar. Bir sürü sorun olabilir. Bizimkiler bu altı seans sonrasında durumu gözden geçiriyorlar çünkü biz terapist değiliz ve kendimize yönelik bir bağımlılık yaratmaya da çalışmıyoruz. Mesele ne ve ne değişebilir, onu anlamaya çalışıyoruz.
Bu bire bir görüşmelerin bir kaç tane sonucu olabilir. Onları örneğin cezaevindeki bağımlılık birimine yönlendirmemiz gerekebilir. Yahut akıl sağlığı birimine. Mahkum bunu kendi kendine yapmayabilir. Onları bu yönde cesaretlendiririz hatta eğer bizden isterlerse, onlara eşlik ederiz. Herhangi bir birime yönlendirme yapmadan önce de izinlerini isteriz.
İkinci şey ilgilinin başka birisiyle bir ihtilafı olabilir. Bu durumda, konuya dair arabuluculuk yapmanın mümkün olup olmadığını anlamak için diğer kişiyle konuşarak, izin isteriz. Üçüncüsü, o kadar kötü durumda olabilirler ki daha fazla görüşmeye ihtiyaçları olabilir. Bu görüşmelerde meselenin ne olduğundan bahsetmeye bile başlayamamış olabilirler. Bu durumda biz “hadi altı görüşme daha yapalım” diyebiliriz. Dördüncüsü, cezaevinde bir şeyin olması gerekiyordur. Örneğin ilgili başka bir koğuşa geçecektir. Belki ailesinin ziyaretine ihtiyacı vardır. Cezaevi idaresinin yapabileceği bir şeyin dile getirilmesini bizimkiler yapabilir. İşte birebir görüşmelerin sonuçları bunlar. Dolayısıyla meseleleri erkenden tespit etme fırsatının olduk. Bu da arabuluculuk sayısını azalttı. Ayrıca sorunu erkenden çözmelerine yardımcı olduğumuz için hırslarını başkasından çıkarmıyorlar.
IE: Bu aslında bir çeşit çatışma önleme?
MA: Evet. Anlaşmazlığın önlenerek ihtilafa dönüşmesini engelleme. İkinci yaptıkları şey arabuluculuk. Örneğin cezaevi kavga etmiş iki mahkumdan yargılamalarının sonucu olarak arabuluculuğa gitmelerini isteyebilir. Eğer arabuluculuğa giderseniz fazladan yatmayabilirsiniz. Bizimkiler bu arabuluculuğu da yapıyor. Yaptığımız üçüncü şey, eğer birisi dibe vurmuşsa, değişim arzusu var ancak umudu yoksa veya nereden başlayacağını bilmiyorsa, yazmış olduğum “kendine bakma paketi” ve cezaevinin yarattığı program uyarınca ilgili buna yönlendirilebilir. Veya bu programın çalışanları bir heyet olarak cezaevine gelirler. Cezaevi kolaylaştırıcısı iki kişi de bu heyette yer alır -ki mahkumların böyle söz hakkının olması daha önce hiç duyulmamış bir şey- ilgilinin bu paketi bitirmeye hazır olup olmadığını değerlendirirler. Bir takım hedefler ele alınır. Sorun bağımlılıksa o zaman 6-8 hafta temiz olma hedefi bulunur. Veya 6-8 hafta başını belaya sokmamak. Eğer belirlenen hedefleri tuttururlarsa o zaman belirlediğimiz ve beraber çalışmaya dayalı bir koğuşa alınırlar. Çalışma bir beraberlik sözleşmesine bağlıdır ve burada memurlar bile bulunur. İlgili 21 tane çalışma yapar. İlk yedi çalışma, kendimle nasıl iletişim kuruyorum; ikinci yedi başkalarıyla nasıl iletişim kuruyorum dolayısıyla beni nasıl görüyorlar;
IE: Bunları kendi başlarına mı öğreniyorlar?
MA: Evet. Ama kolaylaştırıcılarla. Üçüncü yedi de tüm bunları fark ettikten sonra kendimi nasıl iyileştirebilirim. İki kolaylaştırıcı onlara bu pakette yol gösteriyorlar. Çalışma bittikten sonra onlara genelde 4-8 hafta arasında bir vakit veriyoruz. Sonrasında bir kutlama yapılıyor ve kendi koğuşlarına geri dönüyorlar. Hedefleri tutturduklarından emin olmak için onları izlemeye de devam ediyoruz.
Şu anda ilk büyük başarılarımız yaşanıyor. Bugüne dek 5-6 katılımcı ile çalıştık ve bunlardan ikisinin, risklerinin azalmış olduğuna karar verildi ve açık cezaevine çıktılar.
IE: Ne güzel!
MA: İnanılmaz bir olay. Herşey değişti ve açığa geçtiler. Üçüncüsü, ki bu en önemli konu, hayatında sekiz yaşından beri hiç uyuşturucu almadığı olmamış birisi....
IE: Sekiz mi?
MA: Ki 40 yaşında
IE: Aman yarabbim
MA: Paketi yapmak için temiz oldu. Paketi bitirdi. Eğitim aldı ve şimdi başkaları için kolaylaştırıcılık yapıyor.
IE: Bu inanılmaz bir şey ama cezaevinde bu kadar kolay uyuşturucu buluyor olmak da bir o kadar inanılmaz. Uyuşturucunun orada olmaması gerekiyor.
MA: Evet bu her cezaevinde sorun. 7 gün 24 saat bir şeyi izlemek mümkün değil.
IE: Tüm o kameralar, kapılar ve kontroller var ama. Bu neredeyse idarenin bir taktiği madem eleman açığı var o zaman böyle yapıyorsunuz.
MA: Bu bir kaynak meselesi. Özetle teke tek görüşmeler var; arabuluculuk var; paket var ve dördüncüsü ve bu programın önemli bparçası ki burada cezaevi yönetiminin yardımcı olması gerekti, kolaylaştırıcılarımız diyalog çemberleri yürütüyor. İnsanların gelip kendileri için önem taşıyan konulardan çemberde bahsetmesi. Çemberlerden birisi konu bazlı. Örneğin siz hapisteyken bir yakınınızın ölmesi. Bundan etkilenmiş olan kişileri bir araya topluyorsunuz. Bu bir çok insanın başına geliyor. Cenazeye gitmelerine izin verilmiyor. Oysa bunların konuşulması lazım. Bunların konuşularak, insanların merhamet ve empati ile karşılanacağı ve “bu sadece senin başına gelmiş bir şey değil”i duyabileceği yerler lazım.
IE: Ya da çocuğunun mezuniyeti?
MA: Evet, kesinlikle. Ya da homofobi sözkonusu olabilir, bunların gelip konuşulacağı bir yer gerekebilir. Konu bazlı çemberler kişileri şahsen etkileyen şeyler için. Bir başka çember daha var. Cezaevinde bazı kurallar müzakereye tabi değildir. Onları konuşmanın bir anlamı yoktur. Mesela kimse koğuşa girilme saatini değiştirmeyecektir. Ancak her blokta memurların takdiriyle yürüyen bir takım şeyler vardır. Farklı zamanlarda veya mesailerde gelen farklı memurlar olduğunda, her birinin farklı yaptığı gri alanlar bulunur. Mahkumlar farklı muamele ile karşılaşır. Bu çok büyük kin ve hakkının yendiği duygusu yaratıyor. Ve en başta hepimizin güvenliğe ihtiyacı var derken, insanların bir ihtiyacı da hakkaniyet. O olmayınca, deliriyoruz. Yapabileceğimiz şeylerden birisi, insanları çembere getirmek. Mahkumların kızgın olmalarından, oraya buraya şikayet dilekçesi yazmalarından, memurlara bağırmalarındansa insanların çemberde bir araya gelmesi ve “sorun şu” demesi. Bu memur varken çamaşır yıkamamıza izin yok ama Cumartesi hepimiz başka yerdeyken çamaşır yıkanabilir...bu sorunu nasıl çözebiliriz gibi. İnsanları, vakıaya ve gözleme dayanan diyaloglar ile biraraya getiriyor böylece işe yarayan çözümler bularak, bunları sorumlu memurlara akla uygun şekilde dile getirerek ve şöyle yapmamız mümkün mü diyorsunuz.
IE: Bu aslında mahkumlar için de bir kapasite geliştirme. Çünkü bir çoğunun sosyal sermayesi yok veya düşük sosyo ekonomik seviye sahibiker. Aslında kendilerine tahliyelerinden sonra da fayda sağlayacak hayat becerileri kazanıyorlar.
MA: Elbette. Zaten tüm amaç bu. Yaptığım şeyin arkasındaki teori benim hayat felsefem olan şiddetsiz iletişim. Marthin Luther King, Gandhi, John Lennon, İsa, şiddetsizlikten bahseden tüm bu kişiler. Ama kreşten doktora seviyesine kadar gidebilir ve yaşam felsefesi olarak şiddetsizlikle ilgili bir şey duymaksızın okuyabilirsiniz. Benim yapmaya çalıştığım şey şiddetsizliğin uzun vadede daha iyi sonuçlar sağlayacağını ispat etmek.
IE: Bu şiddetin içinde olmuş insanlarla bile mümkün. Onlar şiddeti bırakabiliyorsa....bize biraz da Dartmoor’daki mahkumlardan bahsedebilir misiniz? Hangi tür mahkumlar kalıyor orada?
MA: Dartmoor kategori C denen güvenlikli bir hapishane ama yüksek güvenlikli değil. Her tür suç tipi var, cinsel suçlardan dolandırıcılık ve gaspa dek. Cinayet işlemiş insanlarla da tanıştım. Ben suçla ilgilenmiyorum. Kişiyle ilgileniyorum çünkü hapiste bulunan insanlarla çalışarak öğrendiğim şeylerden birisi suçu bağlamdan ayıramıyorsunuz. Oysa ceza adaleti sistemi tam da bunu yapmaya çalışıyor. Şunu çaldın veya şu kişiye zarar verdin. Bu olaya herşeyden ayrı olarak bakmamız lazım. Sorun şu ki, biz ne istiyoruz? Biz kaybı veya zararı yaratmış olan kişinin değişmesini istiyoruz. Eğer onların değişmesini istiyorsak o zaman bu değişimi yaratacak koşulları öğrenmelerini sağlamamız lazım. İnsanları kapatmak, onlara kötü olduklarını söylemek ve anahtarı da atmak ve onları cezalandırmak öğrenme için gereken koşulları asla sağlamayacak. İnsanların cezalandırılması gerektiğini söylüyorlar. Bir kayıp veya zarar yaratmış olmanın bir sonucu kişinin özgürlüğünün elinden alınması. Buna katılıyorum. Eğer kayıp veya zarara neden olduysan, o zaman toplumdaki güvenlik ve hakkaniyeti bozmuş oluyorsun ve tekrar insanların arasında olabileceğini ispatlayana dek dışlanma ve toplumdan uzaklaştırılma önemli bir adım. Ama sorun yaşadığım şey şu: insanları bir kutuya koyup, onlara kötü olduklarını ve hayatta hiçbir şanslarının olmadığını söylediğinde, bu insanlarla ne yapabilirsin? Yaptığım şeyin içinden merhameti çıkarsam dahi, bu ekonomik açıdan daha pahalıya mal oluyor. Sadece para kaybı bu. Benim yaptığım şeyi yapmak çok daha iyi ve o kadar paraya da mal olmuyor.
Bu proje, kocamla birlikte yürüttüğüm sivil toplum kuruluşu Center for Peaceful Solutions tarafından yürütülüyor. Ne cezaevlerinden ne adalet bakanlığından bir para almıyoruz. Bu proje için gereken kaynağı kendimiz buluyoruz. Yarattığımız etkiye bakılırsa o kadar da pahalı değil.
IE: Bu projeyle hangi mahkumlar ilgileniyor?
MA: Hepsi. Hayatın her kategorisinden insan. Çok eğitimlisi de var. Hiç eğitimli olmayanı da. Her tür suç tipinden insan var. Diyalog yol haritası cezaevinde duyuldu ve ne ortaya çıkardığı da görülüyor artık. Dolayısıyla bununla ilgilenecek birilerini bulmak pek zor değil.
IE: Peki bu proje mahkumları nasıl değiştiriyor, sadece içlerinde olan bir değişimden değil cezaevi yöetimi ve diğer mahkumlar tarafından da onlara bakıldığında görülen açısından?
MA: Kolaylaştırıcların mahkum olduğunu hem cezaevinin hem diğer mahkumların akılda tutmasına çok dikkat ediyorum. Onlar da diğer mahkumlar kadar kırılganlar. Herkes gibi onların de sorunları var ve bunu sadece başkalarına ve kendilerine hizmet etmek için yapıyorlar. Bu da herkesin güvenliği açısından mantıklı. Kolaylaştırıcların sonuç almaya başlaması neticesinde enteresean şeyler oluyor. Projenin ilk günlerinde şüpheleri olan ve projeden küçümser şekilde bahseden bir memur ya da bizimkilere “git buradan burada senin yapacağın bir şey yok, size ihtiyaç yok” diye gönderen memur projenin işe yaradığını görünce bizden kolaylaştırıcı istiyor. “Gelin şununla ilgilenin” diyor. Bu büyük değişim yaratıyor. Bu işin sistemin üstünden aldığı baskıyı düşünün. Bizimle işbriliği yapan memurların hayatı kolaylaşıyor.
Ben de bunu istiyorum. Her gün uğraştığınız şeyler bakımından ceza infaz memuru olmak ne demek düşünürseniz eğer.... Bir kapıyı açıp içerideki insanın kendisini öldürmüş birisini görebilirsiniz. Kendine zarar veren birini veya başka bir sürü şeyi görebilirsiniz. Bir takım insanlar için düşman olabilirsiniz. Kendinizi biraz anormal şartların içinde bulabilirsiniz. Bu tarz işi olan birisinin başına gelebilecek en kötü şey katılaşmak. Çünkü bu sadece yaptıkları işi değil kendi hayatlarını da etkiliyor.
IE: Sonuçta ortaya cezaevinde daha az şiddet ve zorlama olan ve daha az olay çıkan daha iyi bir ortam çıkıyor.
MA: Evet benim anladığım, şiddet azalmış durumda, kendine zarar verme azalıyor. Cezaevi hayatını zorlaştıran şeylerin azaldığını görüyoruz.
IE: O zaman bu uygulamanın Britanya’da bulunan başka cezaevlerine yayılmasını beklemeli miyiz?
MA: Böyle bir program için iki buçuk sene çok uzun bir zaman değil. Bu konuda yapılan akademik araştırma yok. Sanırım epey zaman alacak zira bu çok radikal bir şey. Bunu birileri ciddiye alana dek herhalde bir beş sene geçer.
IE: Programın başarısını nasıl ölçüyorsunuz?
MA: Davranışlarını değiştiren mahkumların yeniden suç işleme oranlarının azaldığını göreceğiz.
IE: Tahliyeden sonra?
MA: Evet. Ama cezaevindeyken de daha az şiddet ve kendine zarar verme yaşanacak. Madde bağımlılığını bırakan daha çok insan göreceğiz. Cezaevi bunu izleyebilir. Bunu izlemek için bir sürü istatistiki araç var. Ceza adaleti sistemi gibi eski bir şey için 2,5 yıllık bir deneyim “daha dünkü çocuk”. En azından tüm adalet sistemini etkilemek için böyle. Güvenle söyleyebilirim ki, çok kaynak harcamaksızın, benim bile beklediğimden ileri gidebildiğimiz bir şeyi yapabildik. Bu kendimizi adamamızla mümkün oldu ama sadece biz değil müdür ve idarenin üst düzeylerinde yer alanların da kendini adamasıyla.
IE: Tipik ihtilaflarınız neler?
MA: Borç büyük sorun dünyanın heryerindeki cezaevlerindeki gibi. Cezaevinde bulunan başka insanlara borçlu olmak. Daha önce eğitim vermiş olduğum ve şimdi tahliye olmuş birisini iyi bir örnek olarak vereyim. Harika bir hayatı var ve bu eğitimle bir fırsatı gördü. Diyelim ki uyuşturucuya ihtiyacım var ve senden uyuşturucu alıyorum. Param da yok. Sana borcumu sigarayla ya da başka bir şeyle ödemeye söz veriyorum. Sonra yine uyuşturucuya ihtiyacım oluyor ve bu sefer başkasına gidip aynı şeyi söylüyorum. Sonra bir başkasına. Artık hiçbir zaman geri ödeyemeyeceğim kadar çok borcum var. Ve tabii bu işin peşini bırakamayacak da olan üç tane kızgın adam.
IE: Tabii zira kendi şöhretleri var işin ucunda.
MA: İş sahibiler. İşin peşini bırakamazlar. Ama Londra’da City’de çalışmış olduğu için kendi blokunda bu tarz iş sahiplerinin hepsini bir araya getirdi. Arabuluculuk konferansında. Aptalca davranıyorsunuz. Yapmanız gereken işbirliği yapmak. Her bir mahkuma tek kredi limiti vermeniz lazım. Bu limit tükendiğinde de başka vermemeniz gerektiğini bileceksiniz. Sorunu bu çözecek. Onlar da öyle yaptılar. Bu anlaşmaya varmaları için sahip olduğu tüm arabuluculuk becerilerini kullandı. Bu Dartmoor değil başka bir yerde yaşandı. Bundan yüksek sesle bahsedemiyorsunuz zira cezaevi böyle sorunları olduğunu kabul edemez. Mahkumlara bunlarla uğraşmaları için bu eğitimi vermemizin bir nedeni de aslında radara takılmayan o kadar çok şey var ki! Hiçbir zaman bilinmeyecek veya ancak tırmandığında cezaevinin haberi olacak olan şeyler bunlar. Elimde bunlara erken müdahele edebilecek insanlar var.
IE: İkinci ve üçüncü konular neler?
MA: Kendine zarar vermeye neden olan depresyon ve kaygı. Hiçbir umudun olmaması, neredeyse yapacak daha iyi bir şey olmamasından kaynaklı intihar fikirleri. Bir bloktaki genel sorunlar. Mesela yemek alma sırası büyük bir anlaşmazlık kaynağı. Hepimiz sıradayız, sen benim önümdesin. Benim ısmarladığım şey berbat görünüyor seninki daha iyi. Seninkinden biraz alabilir miyim dediğimde, senin hayır demen lazım. Ya da benim ısmarladığım yemek gelmemiş yahut birisi sırada yer kapmaya çalışıyor. Bunların hepsi düdüklü tencere gibi patlamaya hazır olunan anlar. Ya da blokta sinir olduğunuz birisi olabilir, kabadayılık taslayan saçma yorumlar dedikodular yapan.
IE: Diyelim ki, boşanmakta olan veya boşanmış ve çocuklarını göremeyen birisi var. Bir mahkumu eski eşi ile yeni bir çocukları görme planı konuşmak amaçlı bir arabuluculuk için bir araya getirebiliyor musunuz örneğin?
MA: Bu oldukça ilginç. Modelimizin bir parçası aslında. Arzuladığımız kadar iyi yapacak kaynağımız yok ama aile arabuluculuğu yapıyoruz. Anne oğlunu reddetmiş veya eşi onu terk edecek falan. Dışarıda ilgili aile üyesini arayacak gönüllüler bulunuyor. Çünkü mahkumlar telefon edemiyorlar malum. Bu gönüllüler aileyi arıyor ve bir toplantıya katılmak isterler mi diye anlamaya çalışıyor. Bir takım başarılarımız oldu.
Ceza infaz kurumundaki dini lider, bu şekilde çalışmayı seven memurlar, bu projenin başarıya ulaşmasına yardımcı olmak ve o adamlar için ellerinden gelenin de fazlasını yapıyorlar. Ve tabii elimizde 25 tane eğitim almış kişi var. Onlar da bazen birbirleriyle takışıyor. Tartışıyor. Bozuştuklarını, bununla çalışmak istemiyorum, onun çalışmak istemiyorum dediklerini görmek inanılmazdı. Dediler ki “Maria başka bir gruba daha nasıl eğitim verebilirsin biz kendi içimizde o kadar karman çormanız ki...gelip bir de bizim kendi aramızda tartıştığımızı görecekler”. Bunun üzerine ben de bir günlüğüne oraya gittim. Dosyalar üzerinde çalışmaya ara verip kendi ihtilafları üstünde çalışacakları bir süreç tasarladık. Bir hafta uğraştılar ve sonunda çıkıp “bu inanılmaz bir şey oldu” dediler.
IE: Çok teşekkürler. Bunlar inanılmaz, eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
MA: Bu projeden bahsetmeyi çok seviyorum. Bu proje benim bebeğim. Eşimin bebeği. Bu projeyi seviyoruz ve bu projeden bahsetmek istiyoruz. İnsanlara gidip bundan bahsetmek ya da onların gelip yerinde görmesi ve yaptığımız şeyin duyulmasını istiyoruz.
IE: Çok teşekkürler.
MA: Ben teşekkür ederim.
Anlaşabiliriz’de bu bölümde Britanya’da cezaevlerinde mahkumların arabuluculuk, kolaylaştırıcılık, çemberler gibi metotlarla cezaevinin güvenliğini sağlamaya ilişkin sorumluluk aldıklarını; bunları yaparken kendileirni ve başkalarını dönüştürdükleri bir pilot projeyi ele aldık. Konuğum Maria Arpa projeyi geliştiren ve uygulayan kişi olarak yaptığı işbirliklerini, cezaevlerindeki durumu özellikle akıl sağlığı sorunlarının suça olan katkısını ve cezaevlerinde yaşanmasını ele aldı.
Türkiye’de de aslında bunlar ceza infaz memurlarının, müdürlerin, yargı personelinin, sosyal çalışmacıların bildiği ama maalesef yeterince konuşulmayan şeyler. Hatta Türkiye’de halen bir akıl sağlığı yasası bile yok. Üstelik czeaevlerinde Türkiye’de şimdiye değin olmadığı kadar çok 300bini geçti insan bulunuyor. Onları yönetmek giderek zorlaşıyor. Bu nedenle bu tarz rıza üreteck proejelere aslında çok ihtiyaç olduğu düşünülebilir. Cezaevleri aslında on küsur sene çalışmış olduğum bir yer. İstanbul’da bir çok cezaevinde hukuk kliniği projesi yaptım, öğrencilerim mahkumlara hukuk yoluyla hak aramayı öğretti. Cezaevinin bahsedilen koşullarında hem yaşayan hem de çalışan insanların anlattıklarını ve yaşadıklarını bire bir gözlemledim. Dolayısıyla benim için Maria ile konuşmak çok önemliydi. Özellikle Londra’ya ilk taşındığımda, yaşadığım mahallede yürürken, karşıma Maria’nın bahsettiği STK çıkınca bunun bir işaret olduğunu düşündüm. Umarım sizler de ihtilaf çözümüne bu farklı bakışı ele alan bu programı beğenmişsinizdir.
Programı bitirirken Anlaşabiliriz’in sponsoru Alper Koç’a; Maria’yı Türkçe seslendiren Ayşegül Elveriş’e ve bana tanıtımda yardımcı olan Can Aksoy’a teşekkürlerimi sunuyorum. Anlaşabiliriz’de uyuşmazlık, ihtilaf analizi ve çözümü gibi konuları farklı yönleriyle ele almaya devam edeceğim. Burada ele aldığım konularla ilgili sorularınız veya yorumlarınız olursa bana idilelveris@yahoo.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Tekrar görüşmek üzere.
Founder, Center for Peaceful Solutions
Maria Arpa, Malta’dan ikinci dünya savaşı sırasında Londra’ya göçmüş fakir bir ailenin çocuğu olarak kötü koşullarda büyümüş ve bunun insana nasıl bir etkisi olduğunu yakından görme imkanı bulmuş. Her ne kadar reklamcılık ve tanıtım gibi bir alanda uzun süre çalışarak kendini kurtarmışsa da insan ilişkileri güçlü yanı olmuş. Özellikle onarıcı adalet, şiddetsiz iletişim ve çatışma çözümünü belediyeden polise, cezaevlerine kamu ile konuşarak hayata geçirmeye çalışmış.
Center for Peaceful Solutions adlı kurumu kurmuş ve Dialogue Road Map adı verilen Diyalog Yolu Haritasını geliştirmiş. DYH, karşınızda duvarları yıkarak, size düşmanca, kızgın davranan, şiddet gösteren biri olsa bile onunla konuşmayı sağlayan bir araç. Maria, fazla seçeneği olmadığını düşünen kişilerin hayatlarını iyileştirmek için kendi kapasitelerini fark etmeleri fikrine kendisini adamış. Doktorlar, hemşireler, sosyal çalışmacılar gibi mesleklerinde insanlarla çatışma olan kişiler kadar, çeşitli ruh sağlığı sorunu olanlarla da çalışıyor. İnsanların şiddete başvurmasını, seslerinin duyuramamalarına bağlıyor ve kendilerini duyulur kılmak ve bir şeylere karşı çıkarken ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde davranma konusunda onlara destek oluıyor. Eğitimci, konuşmacı, ülkenin en iyi arabulucularından birisi olarak görülüyor. İlk kitabı The Heart of Mindful Relationships 2012, Mindfulness at Work ise 2013’te basılmış.